14 Mart 1919, tıbbiyelinin Emperyalizme karşı direniş günüdür. Bu işgalcilere karşı direniş günü olan 14 Mart, tüm ülkede Tıp bayramı olarak kutlanır. Bu bayram günümüzde yapılan ilk eylem, Cumhuriyet’i kuran Ulu Önder Atatürk anıtına çelenk koyarak minnet ve şükran duygularımız ifade edilir.
Bu yıl, Taksim’de ki anıta çelenk konulmasına güvenlik güçleri engel oldu. Yaşanan kargaşada bir meslek büyüğümüz (89 yaşında) yere düştü ve tüm meslek yaşamımızda, o beyaz önlüğe leke getirmemek için uğraş veren hekimin kar beyaz önlüğü yerlerde çamurlandı.
Bu emri verenlere sesleniyorum; Oldu mu? İki yıldır, Corona dolayısıyla sizler ve aileleriniz için canlarını kaybeden hekimler ve sağlıkçılar için teşekkürünüz bu mu? Hastalanıp hekime gittiğinizde onların yüzüne nasıl bakacaksınız?
Bizler hekimiz, yılmayız yılmayacağız!
YAŞASIN 14 Mart’lar.
Bir Doktor meslektaşımın gönderisini sizlerle paylaşıyorum;
Siz kimi, kimin memleketinden kovuyorsunuz? Sanırım bir doktorun nasıl yetiştiği konusunda yeteri kadar bilgi sahibi değilsiniz. Dilerseniz anlatayım size, dilimin döndüğünce
Çocuk yaşta başlar doktorluk. Tıp Fakültesini kazanmak için başlarsın geceli, gündüzlü çalışmaya. Herkes sokaktayken, sen masanda sındır. Herkes uyurken, sen masanda. Üniversite sınavında yüzde birlik dilime girmek zorundasındır, doktor olacaksın ya. Yıllarca çalışıp, kazandığında bitti sanırsın, her şey yeni başlıyor olsa da
Altı yıl boyunca binlerce bilgi, milyonlarca tanım, fizyolojiden anatomiye, genetikten, embriyolojiye kadar insanın her santimini öğrenirsin. Becerir de okulu bitirirsen, bir diploma verirler eline. Annen, baban akrabaların tebrik ederler. Gurur duyarlar. Sen yine bitti sanırsın, her şey yeni başlıyor olsa da
Bir kanun gelir önüne, mecburi hizmet. ‘Diplomanı dönüşte alırsın’ der sana devlet. Toplar valizini gidersin dağ, dere, tepe demeden, bazen en yoğun hastanenin aciline, bazen kervan geçmez bir yerde, sağlık ocağında sobanın önüne…
Ne zaman gururla Doktorum! desen, o soruyu bulursun karşında Tamam doktorsun da, ne doktorusun aslında? Yine eksik kalmıştır anlayacağın. Yeni bir sınav koyarlar önüne. Tıpta Uzmanlık Sınavı. Altı yılda öğrendiğin ne varsa, satır aralarından bulunup getirilir önüne. Yine kitap Yine sınav
İnsanlar evlenmeye başlar, sen masanda.
Dışarda eğlenirler, sen masanda.
Arkadaşların çoktan para kazanmaya başlar, sen masanda.
Uzmanlık sınavını da kazanırsın, asistanlık başlar. Asistanlık dediğin şey, yer yüzündeki hiçbir şeye benzemez. Hocan gelir kızar, hemşiren gelir kızar, kıdemlin gelir kızar, hastan gelir kızar Gün aşırı nöbet tutarsın. Her sabah, en geç yedide serviste hazır olursun. Akşam kaçta çıkacağın bilinmez. Genelde ya bir sandalyede, ya da başını dayadığın bir masada adına uyku denirse uyursun işte.
Arkadaşlarının çocukları olur, sen masanda.
Yurt dışı gezilere çıkarlar, sen masanda.
Şirket kurup, patron olurlar sen masanda.
Olur ya bir an şöyle bir derdini anlatacak olsan: Ama senin mesleğin çok kutsal derler, bütün derdin boğazından geri döner.
Gün gelir, asistanlık da biter. Meraklanma, öyle hemen başlayamazsın hayata. Devlet baba seni yine mecburi hizmete gönderecektir. Seni bekler ülkenin ucu, bucağı gidersin. Ameliyat derler yaparsın, çocuk derler bakarsın. Yara derler sararsın, yaşlı derler susarsın. Tam rahat ettim diyeceğin anda, ‘Doçent misiniz?’ diye sormaya başlarlar. Hala bitmediğini anlarsın
Ne eşini görebilirsin, ne çocuğunun büyüdüğünü. Şikayet etmek haddin de olmaz, hakkın da. Çünkü senin mesleğin çok kutsaldır. Ama hocam senin elinin altındaki insandır.
Tüm bu emeklerin karşılığında emin olun, sadece para değil istediğimiz. İnsanlığa en küçük bir katkısı olmayan futbolculara layık gördüğünüz milyon dolarlık hayatları bizlere layık görmeyeceğinizi biliyoruz. Madem ki bizim mesleğimiz kutsal, madem ki emeğimiz, hakkımız çok, madem ki bizim elimizin altındaki insan, O halde bir hekimin 6 yaşından beri her şeyini sizin sağlığınız için ertelediğini lütfen unutmayın! Bizler bu uğurda gençliğimizi, yaşantımızı, ailelerimizi, hayatlarımızı sizler için ikinci planda bıraktık. Beyaz önlük giyip, yemin ettik.. Hiç mi saygıyı hak etmedik?
Ayrıca; Siz hiç bir insanın içini gördünüz mü?
Canlıyken, kalbi atarken!
Damarlarında kanı dolaşırken!
Bir de, içinde bir dert aradınız mı? Ben aradım!
Siz kanser olduğunu bir insanın daha kendi bilmeden. en yakını, en çok seveni duymadan! Teşhisini koyup ağladınız mı? Ben ağladım!
Siz hiç bir salgında, bulaşmasın diye evine kaçarken herkes, ateşli, halsiz, deva bekleyen birini, yatırıp yanınıza, tedavi ettiniz mi? Ben ettim!
Tüm bunları bilin istedim. Biliyorum ki bazılarınız kardeşim sen de doktor olmasaydın diyecek. Bir garip hayattır bizimkisi
SON SÖZ: Dünyayı yaşanmaz kılan, zalimlerin kötülüğü değil, iyilerin sessizliğidir! MARTİN LUTHER KİNG
aip2(‘pageStructure’, {“pageType”:”other”,”pageCategory”:”sozcu”,”pageIdentifier”:””}, ‘https://www.sozcu.com.tr/tools/sitemaps/x/feed_category_news.php’);var aip2_pageCategory = “sozcu”;